İnsanın içini burkan hüzünlü bir eser ; Kolera Günlerinde Aşk…
Koleranın, kara sevdaya metafor oldugunu düşündüren kitap.Öyle ki romanın ana karakteri Florentino Ariza bir ömür boyu sevdiği Fermina Daza‘ya kavuşabilmek için tam 53 yıl 7 ay 11 gün bekler.
Aslında hikayesi çok basit ama anlatımı o kadar büyüleyici ki…İlk cümlesinden itibaren insanı alıp götüren, masalsı bir roman yazmış Marquez.. Her bir sayfasında ruhunuza dokunacak bir cümle bulabilirsiniz 😉
Sonsuz aşkın, eşsiz sadakatin ve sadakatsizliğin, aslında evrende sadece bir tek yüce ve esirgeyen aşk bulundugunun, yaşadıklarımızın hep o tek aşkın yansımaları oldugunun anlatıldıgı roman….
Acının, kıskaçlıgın, kaderin, yalnızlıgın olağan oldugu, sevmeyi yaşam biçimi olarak benimsemiş ve sanat haline getirmiş bir adamın, inatlı metanetli bekleyişinin romanı…
Aşktan öte bir tutku, bir hastalık, bir takıntı kitabı da diyebiliriz …
Bir adamın, bir aşkı nasıl bir takıntı haline getirmesini ve hayatına giren onca insana rağmen yaşamının sonuna kadar o aşka kavuşacağı günü beklemesini anlatan bir Gabriel Garcia Marquez romanı Kolera Günleride Aşk …
Mümkün olanlar arasında mümkünsüze en yakın olan bir aşkı anlatıyor desem daha doğru :)))
O kadar büyük, o kadar yakın ama bir o kadar ulaşılmaz…
Kitabın daha ilk başlarında geçen “seni ne kadar sevdiğimi bir tek tanrı bilir” cümlesi ,aynı zamanda romanın en iyi özetidir bence..
Sizin de romanın bi kahramanı olduğunuzu hissettiren bir roman
Her zamanki gibi Marquez, amaca uygun öyle tutkulu karakterler yaratmış ki, romandaki melez latin karakterlerin her birine hayran olmamak olası değil..“Yüzyıllık yalnızlık” , Gabriel Garcia Marquez’in en çok bilinen romanı olsa da, Kolera Günlerinde Aşk, yazarın en güzel romanı bence. Okurken sanki içinde siz de varsınız ve gelişen olaylara, yaşanan anılara siz de ortak oluyorsunuz…..Hiç görmediğiniz, hiç tanımadığınız bir roman karakterine, garip bi sevgi besliyorsunuz bu kitabı okurken…
Belki de aşkın tam olarak anlatılabileceği tek anlatım biçimidir bu büyülü gerçekçilik
Roman boyunca aşkın fiziksel, duygusal ve felsefi her yönü ile anlatılışını okurken Marquez’in insan doğasının en anlaşılmaz hislerinden biri olan aşkı ne kadar iyi anladığını tekrar farkediyorsunuz. Kitap her satırında aşkın ölümsüzlüğüne olan inancımızı arttırıyor.
Aşkı anlatan okuduğum en güzel roman bu .. (Ancak “aşkı anlatan” diyerek kümeyi daraltmak da bu romana haksızlık olur.) ..
Kısacası ; Tekrar tekrar herhangi bir sayfasından okumaya başlanabilen bir baş yapıt…
Not :Roman 2007 yılında İngiliz yönetmen Mike Newell tarafından sinemaya da aktarıldı. Ancak kitabını da okuyan, filmini de izleyen biri olarak; tabi ki kitap diyorum. Fimde fena değildi ama romandaki bütün eğlenceli, etnik, ruhcu öğeler ayıklanmış ve yapım ağlak, sıkıcı, sıradan bir aşk filmine döndürülmüş biraz…
Sonuçta sinemada her şey adamın birinin hayal gücüne kalmışken; kitapta her şey sizin kontrolünüzde. Siz nasıl canlandırırsanız, kurarsanız kafanızda öyle gider…
**Spoiler **
-Hayatımda yakalandığım tek hastalık koleraydı.
– Hayır anne, sen kolerayı aşkla karıştırıyorsun.
****
Fermina’nın annesi :
“Benim oglum tek bir hastalık gecirdi o da kolera” diyerek kara sevdayı kolera ile karıştırması :))
Henüz Yorum Yapılmamış