Memed altı aydan beri bu kasabadaydı. Şemsi Bey’in iki katlı evinin altına sığınmıştı. Kimse farkına varmasın diye ona yemeğini, suyunu, öteki gereksinimlerini Şemsi Ağa’nın kız kardeşinin öksüz oğlu sekiz yaşındaki Mustafa götürüyordu.Memed’in yanında Cabbar da vardı. Mustafa onlara hem yemeklerini götürüyor, hem de onlarla dostluk ediyor, dışarda olan bitenleri, duyduklarını, gördüklerini, onlara güzel güzel anlatıyordu. Bu üç insan biribirlerini çok sevmişlerdi.Çocuk uyuyordu. Memed çocuğu uyandırdı: “Sağlıcakla kal Mustafa,” dedi. Mustafa ona sarıldı.
“Geri dönersem sana ne getireyim Mustafa,” diye sordu Memed.Mustafa gülüşeftali kırmızı Maraş ayakkabılarını hep düşünde görürdü. Mustafa hep yalınayak gezerdi. Çağdaşları hep bu ayakkabıdan giyerlerdi.
“Dönersem sana ne getirmemi istiyorsun Mustafa?”
Mustafa bu kadar uykulu, düş içinde olmasaydı Memed’den bir şey istemezdi. Düşünü söylercesine:
“Memed Ağa,” dedi, “bana Maraştan bir Maraş ayakkabısı al da getir. Gülüşeftali…” Uyudu.
Memed dağlara çıktı. Memed savaştı. Başına türlü işler geldi. Aç kaldı, susuz kaldı, hastalandı, kaçtı kovaladı ama Mustafa’nın ayakkabısını unutmadı. Ayakkabıyı kimseye ısmarlayıp getirtmedi de, gidip ulu Maraş bedesteninden Mustafa’nın ayakkabısını kendi elceğiziyle alacaktı. Ayakkabıyı almak için Berit Dağından ta Maraş’a gitti, alıp döndü ve bu ayakkabıyı aylarca bir kutsal emanet gibi yanında taşıdı.
“İşte Memed böyle bir Memeddir.”
Sonra bir gün candarmalar onun ardına düştüler. Kırksu’da sardılar onu. Tuvarası’na kaçtı. Yanında Cabbar bir de Recep Çavuş derler, çok yaşlı bir eşkıya vardı. Bir de Hızarcı katıldı onlara. Tuvarasında bir daha kuşatıldılar. İnce Memed çetesi, Çukurova’ya aşağı, Akarca üstlerine sürdü indi.
Akarca’da konakladıkları Duran Hasan’ın evinde Memed: “Ben bu gece kasabaya inip geri döneceğim,” dedi, tutturdu.
Duran Hasan:
“Değil eşkıya, yılan bedeni, kuş kanadıyla giremez kasabaya… Kasaba ağzına kadar candarmayla dolu. Dün seyyar candarma alayı kasabaya geldi, kasabanın içi dışı candarma dolu. Kuş uçurtmuyorlar. En küçük bir karartıya ateş ediyorlar.”
“Bu gece kasabaya gideceğim.”
Recep Çavuş:
“Ulan sömelek,” diye bağırdı. “Baksana adam ne diyor, dinlesene… Sende hiç akıl yok mu?”
“Kasabaya gideceğim.”
“Dün gece kasabaya giren iki yolcuyu kurşunlamışlar. Bu candarmalar çok sert. Gelir gelmez de on altı kişilik Hacı Osman çetesini öldürüvermişler.”
Recep Çavuş:
“Ulan bu gece o kasabaya kimse giremez. Giren de sağ çıkmaz,” diye gene bağırdı.
“Kasabaya gideceğim. Sağ çıkmasam da olur.”
Daha çok/uzun bir süre tartıştılar. Ama Memed’e laf dinletemediler. Giyindi kuşandı, o gece kasaba yolunu tuttu. Kasabaya girdi. Kasaba bir ölü sessizliğindeydi. Şemsi Ağa’nın evini karanlıkta buldu. Memed kasabanın bu ağır sessizliğinden dehşetli korktu. Mustafa uyuyordu, onu uyandırmaya kıyamadı, ayakkabıyı başucuna koydu, onu öptü, oradan ayrıldı.
“İşte Memed böyle bir Memeddir.”
Memed dönerken Akarca’nın altında candarmalar onu karşıladılar. Çarpışma çok sert oldu. İşte Recep Çavuş burada yaralandı. Memede çok sövdü. Candarmalar onları Akarca’dan kova kova Çukurovaya düşürdüler. Akçasaz’a saklandılar. Memed Akçasaz’da sıtmalandı.
Recep Çavuş ona çok sövdü. Cabbar da sıtmalandı. Güneş altında, üşümekten ölerek toprakta belendi durdu. Recep Çavuşun boynundaki yara şişti şişti, koskocaman oldu. Recep Çavuş boynunu döndüremedi. Sıtmalandı. Akçasaz’ın sıtmalı toprağında debelendi şişti, şişti. Ağzı gözü gözükmez oldu. Recep Çavuş dünyanın bütün ayakkabılarına, Mustafa çocuklarına, dünyanın bütün Memedlerine sövdü. Memed ona güldü. Recep Çavuş sonra öldü. Akçasaz’ın toprağına gömdüler Çavuşu. Memed,
“Vay Çavuş,” dedi, çok ağladı.
“İşte Memed böyle bir Memed.”
Yaşar Kemal – İnce Memed 2
Henüz Yorum Yapılmamış